11. CÜZ 4. HİZİP


10- YÛNUS SÛRESİ يونسAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللَّهِ فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُوا أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُوا إِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ
71-) Vetlü aleyhim nebee Nuh* iz kale li kavmihî ya kavmi in kâne kebüre aleyküm mekamiy ve tezkiyriy Bi âyâtillâhi fe alAllâhi tevekkeltü feecmiu emreküm ve şürekâeküm sümme lâ yekün emruküm aleykum ğummeten sümmakdu ileyye ve lâ tunzırun;
71-) Onlara Nuh`un haberini anlat… Hani kavmine: “Ey kavmim! Eğer konumum ve Allâh işaretleriyle sizi uyarmam size ağır geldiyse, (artık ben) Allâh`a tevekkül (hakikatimdeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman) ettim! Siz ve ortaklarınız toplanıp, ne isterseniz yapın; sonra yaptığınızdan endişe duymayın! Sonra da hiç vakit geçirmeden, hakkımdaki kararınızı uygulayın.”
فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَأَلْتُكُمْ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ ۖ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
72-) Fein tevelleytüm fema seeltüküm min ecr* in ecriye illâ alAllâhi ve ümirtü en ekûne minel müslimiyn;
72-) “Eğer (bu yüzden) yüz çevirirseniz (çevirin; zaten) sizden bir karşılık istemedim… Benim ecrim (yaptığım işin getirisi) ancak Allâh`a aittir… Teslimiyeti yaşayanlardan olmakla emrolundum.”
فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَائِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ
73-) Fekezzebuhu fenecceynahu ve men me`ahu fiyl fülki ve ce`alnahüm halâife ve ağraknelleziyne kezzebu Bi âyâtina* fenzur keyfe kâne akıbetül münzeriyn;
73-) (Yine de) Onu yalanladılar… Biz de Onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık ve onları halifeler kıldık… İşaretlerimizi yalanlamış olanları ise boğduk! Uyarılanların sonu nasıl oldu bir bak!
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ ۚ كَذَٰلِكَ نَطْبَعُ عَلَىٰ قُلُوبِ الْمُعْتَدِينَ
74-) Sümme be`asna min ba`dihi Rusulen ila kavmihim fecauhüm Bil beyyinati fema kânu li yu`minu Bima kezzebu Bihi min kabl* kezâlike natba`u alâ kulubil mu`tediyn;
74-) Ondan (Nuh`tan) sonra nice toplumlara, apaçık deliller (muhtevası özel Esmâ mânâları) olan Rasûller bâ`settik… Daha önceden yalanlamış oldukları şeye (gene) iman etmediler… İşte haddi aşanların kalpleri üzerine böyle mühür vururuz (şuurları kilitlenir)!
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسَىٰ وَهَارُونَ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ بِآيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ
75-) Sümme be`asna min ba`dihim Musa ve Harune ila fir`avne ve meleihi Bi âyâtina festekberu ve kânu kavmen mücrimiyn;
75-) Sonra, bunların ardından Musa`yı ve Harun`u, işaretlerimiz olarak bâ`settik, Firavun`a ve ileri gelenlerine… (Onlar ise) kibirlendiler ve suçlular toplumu oldular.
فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا إِنَّ هَٰذَا لَسِحْرٌ مُبِينٌ
76-) Felemma caehümül Hakku min ındina kalu inne hazâ lesıhrun mubiyn;
76-) İndîmizden onlara Hak geldiğinde: “Muhakkak ki bu apaçık bir sihirdir” dediler.
قَالَ مُوسَىٰ أَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَكُمْ ۖ أَسِحْرٌ هَٰذَا وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ
77-) Kale Musa etekulune lil Hakkı lemma caeküm* esıhrun hazâ* ve lâ yüflihus sahırun;
77-) Musa dedi ki: “Size Hak geldiğinde böyle mi değerlendirirsiniz! Bu bir sihir midir? Sihirbazlar asla iflah olmazlar.”
قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَاءُ فِي الْأَرْضِ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِنِينَ
78-) Kalu eci`tena litelfitena amma vecedna aleyhi abaena ve tekûne lekümel kibriyau fiyl Ard* ve ma nahnü leküma Bi mu`miniyn;
78-) Dediler ki: “Sen bizi, atalarımızın inancından çevirip ve yeryüzüne beraberce tahakküm etmek için mi geldin? Biz size (Musa ve Harun`a) iman edici değiliz.”

وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُونِي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ
79-) Ve kale fir`avnü`tuniy Bi külli sahırin `aliym;
79-) Firavun: “Bütün bilgili sihirbazları bana getirin!” dedi.
فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ
80-) Felemma caes seharetü kale lehüm Musa elku ma entüm mulkun;
80-) Ne zaman ki sihirbazlar toplandı, Musa onlara: “Atacağınızı atın” dedi.
فَلَمَّا أَلْقَوْا قَالَ مُوسَىٰ مَا جِئْتُمْ بِهِ السِّحْرُ ۖ إِنَّ اللَّهَ سَيُبْطِلُهُ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِدِينَ
81-) Felemma elkav kale Musa ma ci`tüm Bihis sihr* innAllâhe seyubtıluh* innAllâhe lâ yuslihu amelel müfsidiyn;
81-) Ne zaman ki attılar, Musa: “Sizin ortaya koyduğunuz sihir kuvvenizdir! Muhakkak ki Allâh onu geçersiz kılacaktır! Şüphesiz ki Allâh bozguncuların yaptığı işi olumlu sonuçlandırmaz!”
وَيُحِقُّ اللَّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ
82-) Ve yuhıkkullâhul hakka Bi kelimatiHİ velev kerihel mücrimun;
82-) Allâh, Kelimeleri olarak, Hakk`ı gerçekleştirecektir! Suçluların hiç hoşuna gitmese de!
فَمَا آمَنَ لِمُوسَىٰ إِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِنْ قَوْمِهِ عَلَىٰ خَوْفٍ مِنْ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِمْ أَنْ يَفْتِنَهُمْ ۚ وَإِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفِينَ
83-) Fema amene li Musa illâ zürriyyetün min kavmihî alâ havfin min fir`avne ve meleihim en yeftinehüm* ve inne fir`avne lealin fiyl Ard* ve innehu leminel müsrifiyn;
83-) Firavun ve ileri gelenlerinin başlarına belâ olacağı korkusuyla, Musa`ya, kendi halkından genç bir gruptan başka kimse iman etmedi… Muhakkak ki Firavun yeryüzünde zorba hükümran idi! Muhakkak ki o, israf edenlerdendi!
وَقَالَ مُوسَىٰ يَا قَوْمِ إِنْ كُنْتُمْ آمَنْتُمْ بِاللَّهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُوا إِنْ كُنْتُمْ مُسْلِمِينَ
84-) Ve kale Musa ya kavmi in küntüm amentüm Billâhi fealleyhi tevekkelu in küntüm müslimiyn;
84-) Musa: “Ey kavmim! Eğer Esmâ`sıyla sizi yaratmış Allâh`a iman etmiş ve teslim olmuşlardansanız, O`na tevekkül (hakikatinizdeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman) edin” dedi.
فَقَالُوا عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
85-) Fekalu alAllâhi tevekkelna* Rabbena lâ tec`alna fitneten lil kavmiz zâlimiyn;
85-) (Onlar da) dediler ki: “Biz Allâh`a tevekkül ettik (El Vekiyl isminin özelliğine iman ettik, vekiylimiz O`dur)… Rabbimiz, bizi onların zulmüne alet etme!”
وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
86-) Ve neccina Bi rahmetiKE minel kavmil kafiriyn;
86-) “Rahmetini bizde açığa çıkararak, hakikat bilgisini inkâr edenler topluluğundan kurtar.”
وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ وَأَخِيهِ أَنْ تَبَوَّآ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ ۗ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
87-) Ve evhayna ila Musa ve ahıyhi en tebevveâ likavmiküma Bi mısra buyuten vec`alu buyuteküm kıbleten ve akıymus Salâte, ve beşşiril mu`miniyn;
87-) Musa ve erkek kardeşine: “Mısır`da halkınız için evler hazırlayın… Evlerinizi ibadethane yapın ve salâtı ikame edin… İman edenleri müjdele” diye vahyettik.
وَقَالَ مُوسَىٰ رَبَّنَا إِنَّكَ آتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَأَهُ زِينَةً وَأَمْوَالًا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَبِيلِكَ ۖ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلَىٰ أَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
88-) Ve kale Musa Rabbena inneKE ateyte fir`avne ve meleehu ziyneten ve emvalen fiyl hayatid dünya, Rabbena li yudıllu an sebiyliKE, Rabbenatmis alâ emvalihim veşdüd alâ kulubihim fela yu`minu hatta yeravül azâbel eliym;
88-) Musa dedi ki: “Rabbimiz! Muhakkak ki Firavun ve ileri gelenlerine, dünya hayatının zinet ve mallarını sen verdin… Rabbimiz, (halkı) senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz mallarını sil-süpür; içlerini bunalt! Zira onlar acı azabı görmedikçe iman etmezler.”
قَالَ قَدْ أُجِيبَتْ دَعْوَتُكُمَا فَاسْتَقِيمَا وَلَا تَتَّبِعَانِّ سَبِيلَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ
89-) Kale kad ücıybet da`vetüküma festekıyma ve lâ tettebianni sebiylelleziyne lâ ya`lemun;
89-) (Allâh) dedi ki: “İkinizin duasına gerçekten icabet edildi… O hâlde dosdoğru olun… Cahillerin yoluna tâbi olmayın!”
وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ الْبَحْرَ فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًا ۖ حَتَّىٰ إِذَا أَدْرَكَهُ الْغَرَقُ قَالَ آمَنْتُ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا الَّذِي آمَنَتْ بِهِ بَنُو إِسْرَائِيلَ وَأَنَا مِنَ الْمُسْلِمِينَ
90-) Ve cavezna Bi beniy israiylelbahre feetbeahüm fir`avnü ve cünudühu bağyen ve adva* hatta izâ edrekehül ğareku kale amentü ennehu lâ ilâhe illelleziy amenet Bihi benu israiyle ve ene minel müslimiyn;
90-) İsrailoğullarını denizden geçirdik… Firavun ve ordusu haddi aştı ve düşman olarak onları izledi… Tâ ki boğulma hâli ona erişince: “İman ettim ki tanrı yoktur, ancak İsrailoğullarının kendisine iman ettiği vardır. Ben müslimlerdenim” dedi.
آلْآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ
91-) Âl`ANe ve kad asayte kablü ve künte minel müfsidiyn;
91-) “ŞİMDİ mi? Daha önce gerçekten isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun!”
فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ آيَةً ۚ وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ عَنْ آيَاتِنَا لَغَافِلُونَ
92-) Felyevme nünecciyke Bi bedenike li tekûne limen halfeke ayeten, ve inne kesiyren minen Nasi an âyâtina le ğafilun;
92-) Bu gün senin cesedini karaya vuracağız ki arkandan gelen kimseler için bir ibret olasın! Ne var ki, insanlardan birçoğu işaretlerimize karşı kesinlikle kozalıdırlar!

وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْعِلْمُ ۚ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
93-) Ve lekad bevve`na beniy israiyle mübevvee sıdkın ve razaknahüm minet tayyibat* femahtelefu hatta caehümül `ılm* inne Rabbeke yakdıy beynehüm yevmel kıyameti fiyma kânu fiyhi yahtelifun;
93-) Andolsun ki biz, İsrailoğullarını seçkin ve emin bir bölgeye yerleştirdik… Onları temiz, saf şeylerle rızıklandırdık… Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler (ilim geldiğinde yorum farkları yüzünden ayrılıklar meydana geldi)… Muhakkak ki Rabbin, kıyamet sürecinde, ayrılığa düştükleri konularda hükmünü bildirecektir.
فَإِنْ كُنْتَ فِي شَكٍّ مِمَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ فَاسْأَلِ الَّذِينَ يَقْرَءُونَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَ ۚ لَقَدْ جَاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ
94-) Fein künte fiy şekkin mimma enzelna ileyke fes`elilleziyne yakreunel Kitabe min kablike* lekad caekel Hakku min Rabbike fela tekûnenne minel mümteriyn;
94-) Eğer sana inzâl ettiğimizden şüphen varsa (ey insanoğlu), senden önce âlemlerdeki işaretlerimizi “OKU”yanlara sor! Andolsun ki, sana Rabbinden gerçek gelmiştir… O hâlde sakın kuşku duyanlardan olma!
وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرِينَ
95-) Ve lâ tekûnenne minelleziyne kezzebu Bi âyâtillâhi fetekûne minel hasiriyn;
95-) Açığa çıkmış olan Allâh işaretlerini yalanlayanlardan olma! (Bunu yaparsan) hüsrana düşenlerden olursun.
إِنَّ الَّذِينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ
96-) İnnelleziyne hakkat aleyhim kelimetü Rabbike lâ yu`minun;
96-) Muhakkak ki haklarında Rabbinin sözü (ezelî hükmü) gerçekleşmiş kimseler iman etmezler!
وَلَوْ جَاءَتْهُمْ كُلُّ آيَةٍ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
97-) Velev caethüm küllü ayetin hatta yeravül azâbel eliym;
97-) İsterse onlara bütün mucizeler gelsin (yine de iman etmezler)… Acı azabı görünceye kadar!
فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلَّا قَوْمَ يُونُسَ لَمَّا آمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ
98-) Felevla kânet karyetün amenet fenefeaha iymanuha illâ kavme Yunus* lemma amenû keşefna anhüm azâbel hızyi fiyl hayatid dünya ve metta`nahüm ila hıyn;
98-) Bir şehir halkı çıkıp iman etmiş olsaydı da, sonuçta bu imanlarının yararlarını görseydi! Yunus`un kavmi hariç! (Kavmi, Yunus`un aralarından ayrılıp gitmesinden sonra kendilerine azabın geleceğini hissedip toptan iman ve tövbe ettiler)… İman edince de, dünya hayatındaki aşağılanma azabını onlardan kaldırdık; onları muayyen bir süre (nimetlerimizden) yararlandırdık.
وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَآمَنَ مَنْ فِي الْأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا ۚ أَفَأَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّىٰ يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
99-) Velev şâe Rabbüke leamene men fiyl Ardı küllühüm cemiy`a* efeente tükrihün Nase hatta yekûnu mu`miniyn;
99-) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa, elbette hepsi toptan iman ederdi… Olayın gerçeği bu iken; sen, iman etmeleri için insanları zorlayacak mısın?
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تُؤْمِنَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لَا يَعْقِلُونَ
100-) Ve ma kâne li nefsin en tu`mine illâ Biiznillâh* ve yec`alürricse alelleziyne lâ ya`kılun;
100-) Kendisini yaratan Allâh Esmâ`sının bileşimi elvermedikçe, bir nefs için iman etmek mümkün değildir! (Allâh) aklını değerlendirmeyenlerde (düşünsel) pislik meydana getirir!
قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ
101-) Kulinzuru ma zâ fiys Semavati vel Ard* ve ma tuğnil ayatü vennüzüru an kavmin lâ yu`minun;
101-) De ki: “Semâlar ve arzda ne oluyor, bir bakın!”… O işaretler ve uyarılar, iman etmeyen topluluğa yarar sağlamaz!
فَهَلْ يَنْتَظِرُونَ إِلَّا مِثْلَ أَيَّامِ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ قُلْ فَانْتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرِينَ
102-) Fehel yentezırune illâ misle eyyamilleziyne halev min kablihim* kul fentezıru inniy meaküm minel müntezıriyn;102-) Onlar kendilerinden önce geçmiştekilerin devirlerindeki (azap veren olayların) benzerini mi bekliyorlar? De ki: “O hâlde bekleyin… Ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim.”
ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا ۚ كَذَٰلِكَ حَقًّا عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِنِينَ
103-) Sümme nünecciy Rusülena velleziyne amenü kezâlik* Hakkan aleyna nüncil mu`miniyn;
103-) Sonra (azap geldiğinde) biz Rasûllerimizi ve iman etmişleri kurtarırız… İman edenleri kurtarmamız, üzerimize bir haktır.
قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنْ كُنْتُمْ فِي شَكٍّ مِنْ دِينِي فَلَا أَعْبُدُ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِنْ أَعْبُدُ اللَّهَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ ۖ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
104-) Kul ya eyyühenNasu in küntüm fiy şekkin min diyniy fela a`budülleziyne ta`budune min dûnillâhi ve lâkin a`budullahelleziy yeteveffaküm* ve ümirtü en ekûne minel mu`miniyn;
104-) De ki: “Ey insanlar! Eğer benim Din`imden kuşku içindeyseniz, (bilin ki) ben sizin Allâh dûnundaki taptıklarınıza tapınmam! Sadece, sizi vefat ettirecek Allâh`a kulluk ederim! Ben iman edenlerden olmakla hükmolundum.”
وَأَنْ أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
105-) Ve en ekım vecheke lid diyni haniyfa* ve lâ tekûnenne minel müşrikiyn;
105-) (Şununla da emrolundum): “Vechini hanîf olarak Din`e tut (mânâ yüzünü, hakikati Esmâ bileşimi olan şuurunu, tanrı kavramsız, âlemler olarak algılanan sistemin hakikati olan soyut Esmâ mertebesine yönlendir) ve sakın şirk koşanlardan (Allâh dûnunda dışsal bir tanrı vehmederek onu ortak koşanlardan) olma!”
وَلَا تَدْعُ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَ ۖ فَإِنْ فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِنَ الظَّالِمِينَ
106-) Ve lâ ted`u min dûnillâhi ma lâ yenfe`uke ve lâ yedurruke, fein fealte feinneke izen minez zâlimiyn;
106-) “Allâh dûnundaki sana fayda ve zarar vermeyecek şeylere yönelme! Eğer böyle yaparsan, o zaman muhakkak ki sen nefsine zulmedenlerden olursun!”
وَإِنْ يَمْسَسْكَ اللَّهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُ إِلَّا هُوَ ۖ وَإِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَادَّ لِفَضْلِهِ ۚ يُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ ۚ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
107-) Ve in yemseskellahu Bidurrin fela kâşife lehu illâ HU* ve in yüridke Bihayrin fela radde li fadliHİ, yusıybu Bihi men yeşau min ıbadiHİ, ve “HU”vel Ğafûrur Rahıym;
107-) Allâh sende bir sıkıntı açığa çıkarırsa, onu O`ndan başka kaldıracak yoktur! Eğer sende bir hayır irade ederse, O`nun lütfunu geri çevirecek de yoktur! O, lütfunu kullarından dilediğine nasip eder… O Ğafûr`dur, Rahıym`dir.
قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا ۖ وَمَا أَنَا عَلَيْكُمْ بِوَكِيلٍ
108-) Kul ya eyyühenNasu kad caekümülHakku min Rabbiküm* femenihteda fe innema yehtediy linefsih* ve men dalle feinnema yedıllü aleyha* ve ma ene aleyküm BiVekiyl;
108-) De ki: “Ey insanlar… Gerçek ki size Rabbinizden hakikat bilgisi gelmiştir! Artık kim hakikate yönelirse yalnızca kendi nefsi için yönelmiş olur; kim de saparsa sadece kendi nefsi aleyhine sapmış olur! Ben sizin Vekiyliniz (hakikatinizin şuurunuzdaki yönlendiricisi) değilim.”
وَاتَّبِعْ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتَّىٰ يَحْكُمَ اللَّهُ ۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ
109-) Vettebı` ma yuha ileyke vasbir hatta yahkümAllâh* ve HUve hayrul hakimiyn;
109-) (Rasûlüm) sana vahyolunana tâbi ol ve Allâh hükmü açığa çıkana kadar sabret… O, en hayırlı Hükmeden`dir.
11- HÛD SÛRESİ هود Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
الر ۚ كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ
1-) Elif Lâââm Ra* Kitabun uhkimet âyâtuhu sümme fussılet min ledün Hakiymin Habiyr;
1-) Eliif, Lââm, Ra… BİLGİnin (Kitabın) işaretleri kesin oluşmuş; sonra Hakiym ve Habiyr`in ledünnünden (birimin Esmâ zâtından) detaylandırılarak açığa çıkarılmıştır!
أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۚ إِنَّنِي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ
2-) Ella ta`budu illAllâh* inneniy leküm minhu neziyrun ve beşiyr;
2-) Yalnızca Allâh`a kulluk etmekte olduğunuzun farkındalığına erin, diye (bu BİLGİ inzâl olundu). “Muhakkak ki ben, size `HÛ`dan bir uyarıcı ve bir müjdeleyiciyim.”
وَأَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعًا حَسَنًا إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ ۖ وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ
3-) Ve enistağfiru Rabbeküm sümme tubu ileyHİ yümettı`küm metaan hasenen ila ecelin müsemmen ve yü`ti külle ziy fadlin fadlehu, ve in tevellev fe inniy ehafü aleyküm azâbe yevmin kebiyr;
3-) “(Yanlış ve kusurlarınız için) bağışlanma isteyin Rabbinizden! Sonra O`na tövbe edin ki, ömrünüz tamamlanana kadar sizi güzel bir şekilde yaşatıp, her erdemli kişiye lütfunu (ilim ve irfanlarının hak ettiğini) versin… Eğer yüz çevirirseniz, sizin için o büyük sürecin azabından korkarım.”
إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ ۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
4-) İlAllâhi merciuküm* ve HUve alâ külli şey`in Kadiyr;
4-) “Allâh`a rücu edeceksiniz; `HÛ`; her şeye Kaadir`dir.”
أَلَا إِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُوا مِنْهُ ۚ أَلَا حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ۚ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
5-) Ela innehüm yesnune sudurehüm liyestahfu minHU, ela hıyne yestağşune siyabehüm ya`lemü ma yüsirrune ve ma yu`linun* inneHU Aliymun BiZatis sudur;
5-) Kesinlikle bilin ki! O`ndan gizlemek için, içlerindekini dürüp bükerler (gerçek düşüncelerini başka fikirlerle örtüp gizlerler)! Kesinlikle bilin ki! Onlar elbiselerine büründüklerinde (iç dünyalarındakini örttüklerinde), onların sırlarındakini ve açığa vurduklarını da bilir! Çünkü O, sadırların (beyinlerindeki dünyalarının) zâtı olarak Aliym`dir.