11. CÜZ 2. HİZİP


09- TEVBE SÛRESİ التوبةAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قَاتِلُوا الَّذِينَ يَلُونَكُمْ مِنَ الْكُفَّارِ وَلْيَجِدُوا فِيكُمْ غِلْظَةً ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ
123-) Ya eyyühelleziyne amenû katilülleziyne yeluneküm minel küffari velyecidu fiyküm ğılzaten, va`lemu ennAllâhe me`al müttekıyn;
123-) Ey iman edenler! Küffardan (gerçeği inkâr edenlerden) size yakın olanlarla savaşın! Sizde şiddet, aziym, yoğun iman yaşamını bulsunlar… Bilin ki Allâh korunanlarla beraberdir!
وَإِذَا مَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ فَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ أَيُّكُمْ زَادَتْهُ هَٰذِهِ إِيمَانًا ۚ فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَزَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَهُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
124-) Ve izâ ma ünzilet suretün fe minhüm men yekulü eyyüküm zadethü hazihi iymana* feemmelleziyne amenû fe zadethüm iymanen ve hüm yestebşirun;
124-) Bir sûre inzâl edildiğinde, onlardan kimi: “Bu hanginizin imanını arttırdı (ne yararı oldu)?” der… İman etmiş olanlara gelince, onların imanını artırmıştır, onlar müjdeleşip seviniyorlar.
وَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَتْهُمْ رِجْسًا إِلَىٰ رِجْسِهِمْ وَمَاتُوا وَهُمْ كَافِرُونَ
125-) Ve emmelleziyne fiy kulubihim meradun fezadethüm ricsen ila ricsihim ve matu ve hüm kafirun;
125-) Hastalıklı düşünce sahiplerine gelince; onların pisliğine pislik katıp arttırmış; onlar hakikat bilgisini inkâr edenler olarak ölmüşlerdir.
أَوَلَا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَ
126-) Evela yeravne ennehüm yüftenune fiy külli `amin merreten ev merreteyni sümme lâ yetubune ve lâ hüm yezzekkerun;126-) Görmüyorlar mı ki onlar her yıl bir veya iki kere deneniyorlar? (Hâlâ) tövbe etmiyorlar; ibret de almıyorlar.
وَإِذَا مَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ نَظَرَ بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ هَلْ يَرَاكُمْ مِنْ أَحَدٍ ثُمَّ انْصَرَفُوا ۚ صَرَفَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ
127-) Ve izâ ma ünzilet suretün nezara ba`duhüm ila ba`d* hel yeraküm min ehadin sümmensarefu* sarafAllâhu kulubehüm Biennehüm kavmün lâ yefkahun;
127-) Bir sûre inzâl edildiğinde: “Sizi birisi görüyor mu?” diye birbirlerine bakıp sonra sıvışarak gittiler… Anlayışsız bir topluluk olmaları dolayısıyla da Allâh bilinçlerini (ters) döndürdü.
لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ أَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ
128-) Le kad câeküm Rasûlun min enfüsiküm aziyzun aleyhi mâ `anittüm hariysun aleyküm Bil mu`miniyne Raûfun Rahıym;128-) Andolsun ki size Rasûl geldi içinizden, Aziyz`dir; sizin sıkıntıya uğramanız O`na ağır gelir… Size haristir! İmanlılara (hakikatine iman edene) Raûf (şefkatli) ve Rahıym`dir (hakikatlerindeki kemâlâtlarını yaşatıcıdır).
فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ ۖ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
129-) Fein tevellev fekul hasbiyAllâhu, lâ ilâhe illâ HUve, aleyhi tevekkeltü ve HUve Rabbül arşil azıym;
129-) Eğer yüz çevirirler ise de ki: “Allâh bana yeter! Tanrı yoktur sadece `HÛ`! O`na tevekkül ettim… Arş-ı Aziym`in Rabbi `HÛ`dur!”

10-YÛNUS SÛRESİ يونسAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
الر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ
1-) Elif Lâââm Ra* tilke ayatül Kitabil Hakiym;
1-) Eliif, Lââm, Ra… İşte bunlar Kitab-ı Hakiym`in (hikmet dolu hakikat BİLGİsi kaynağının) işaretleridir.
أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ رَجُلٍ مِنْهُمْ أَنْ أَنْذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْ ۗ قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ مُبِينٌ
2-) Ekâne linNasi aceben en evhayna ila Racülin minhüm en enzirin Nase ve beşşirilleziyne amenû enne lehüm kademe sıdkın `ınde Rabbihim* kalel kafirune inne hazâ le sahırun mubiyn;
2-) İçlerinden bir ricale: “İnsanları uyar ve iman edenlere de kendileri için Rableri indînde Kademi Sıdk (Esmâ açığa çıkışından gelen bir şekilde tasdik) olduğunu müjdele!” diye vahyetmemiz, insanlar için çok şaşkınlık oluşturacak bir şey mi oldu? Hakikat bilgisini inkâr edenler: “Muhakkak ki bu (adam) apaçık bir büyücüdür” dediler.
إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۖ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ ۖ مَا مِنْ شَفِيعٍ إِلَّا مِنْ بَعْدِ إِذْنِهِ ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
3-) İnne Rabbekümullâhulleziy halekas Semavati vel Arda fiy sitteti eyyamin sümmesteva alel Arşi yüdebbirul emr* ma min şefiy`in illâ min ba`di izniHİ, zâlikümullâhu Rabbuküm fa`buduHU, efela tezekkerun;
3-) Muhakkak Rabbiniz O Allâh`tır ki, semâlar ve arzı altı aşamalı bir süreçte yarattı; sonra Arş`a istiva etti (Esmâ`sından yarattığı bu âlemlerde gene dileğince hükümran olarak tedbir {idare} etti – {Arş; derûnî mânâda, tüm varlığın tekillik boyutudur. A.H.}), Hükmü üzere tedbir (idare – her an yeni şe`nde olarak) oluyor! Hiç kimse bir diğerine şefaat edemez, şefaat edilecek olanın “HÛ”viyetindeki (yaratılış amacına göre oluşmuş Esmâ bileşimi) elvermedikçe! İşte budur Rabbiniz olan Allâh! O hâlde O`na kulluğunuzun farkındalığına erin! Hâlâ derinliğine düşünmeyecek misiniz?
إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا ۖ وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا ۚ إِنَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِ ۚ وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ
4-) İleyHİ merci`uküm cemiy`a* va`dAllâhi Hakka* inneHU yebdeül halka sümme yu`ıydühu li yecziyellezine amenû ve amilus salihati Bil kıst* velleziyne keferu lehüm şerabün min hamiymin ve azâbün eliymün Bima kânu yekfürun;
4-) Hepiniz topluca O`na rücu edeceksiniz (O`na rücu; mekânsal değil boyutsal olur; hakikatinde müşahede anlamında)… Allâh`ın, kesin uygulayacağıdır bu! Muhakkak ki O, halkı ibda eder (Esmâ`sından Mubdi` ismi anlamına göre, tüm yaratılmışları, muradı doğrultusunda topluca ve birimselliksiz yaratır; “ORİJİN BENLİK”), sonra (birimsellik boyutunda) iman edip imanın gereği fiilleri açığa çıkaranları (OLUŞMUŞ BENLİK) hak ettiklerine göre cezalandırmak (yani kendisinden açığa çıkanın sonuçlarını yaşatmak) için onu birimsel kişiliğine (“KAF” harfiyle işaret edilen “OLUŞMUŞ “BEN”liği {RUHUNU}) iade eder (aslına rücu aşamasından sonra Esmâ`sındaki Muıyd ismi anlamına göre)… Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, küfürlerinin sonucu olarak bir kaynar sudan içerler ve acı bir azap yaşarlar.

هُوَ الَّذِي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ ۚ مَا خَلَقَ اللَّهُ ذَٰلِكَ إِلَّا بِالْحَقِّ ۚ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
5-) “HU”velleziy ce`aleş şemse dıyâen vel kamere nûren ve kadderehu menazile li ta`lemu adedes siniyne vel hisab* ma halekAllâhu zâlike illâ BilHakk* yufassılül âyâti likavmin ya`lemun;
5-) O (Allâh`tır) ki, Güneş`i yaşam ışığı (enerjisi) olarak meydana getirdi; Ay`ı nûr (insanda duygusal boyutu düzenleyici kıldı, çekim gücünün etkisiyle hormonal yapı ve amigdala üzerindeki etkileri), senelerin adedini ve hesabı bilesiniz diye Ay`ı menziller sahibi olarak takdir etti… Allâh bunları Hak olarak (Esmâ`sındaki özelliklerle) yaratmıştır. Düşünebilenler için işaretlerini böyle detaylı açıklıyor.
إِنَّ فِي اخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ
6-) İnne fiyhtilafilleyli ven nehari ve ma halekAllâhu fiys Semavati vel Ardı le âyâtin li kavmin yettekun;
6-) Gece ve gündüzün dönüşümünde, Allâh`ın semâlar ve arzda yarattıklarında, korunmak isteyenlere nice işaretler vardır.
إِنَّ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا وَرَضُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاطْمَأَنُّوا بِهَا وَالَّذِينَ هُمْ عَنْ آيَاتِنَا غَافِلُونَ
7-) İnnelleziyne lâ yercune Lıkaena ve radu Bil hayatid dünya vatmeennu Biha velleziyne hüm an ayatina ğafilun;7-) Rücu ederek, hakikati olan Esmâ`nın farkındalığı yaşamına ermeyeceklerini sananlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin olanlar, kozalarında (beyinlerinde oluşan dünyalarında) yaşayıp işaretlerimizi değerlendiremeyenler var ya…
أُولَٰئِكَ مَأْوَاهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
8- ) Ülaike me`vahümün naru Bima kânu yeksibun;
8- ) İşte onlar kendilerinden açığa çıkanın sonucu olarak yanarak yaşayacaklardır!
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْدِيهِمْ رَبُّهُمْ بِإِيمَانِهِمْ ۖ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ
9-) İnnelleziyne amenû ve amilus salihati yehdiyhim Rabbühüm Bi iymanihim* tecriy min tahtihimül enharu fiy cennatin na`ıym;9-) İman edip imanın gereği fiiller ortaya koyanlara gelince; Rableri onlara imanlarının sonucu olan hakikati yaşatır… Naîm cennetlerinde, onların altlarından nehirler akar.
دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلَامٌ ۚ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
10-) Da`vahüm fiyha subhanekellahümme ve tehıyyetühüm fiyha Selâm* ve ahıru da`vahüm enil Hamdu Lillâhi Rabbil alemiyn;10-) Onların ondaki Allâh`a yönelişleri: “Subhaneke Allâhümme = Subhansın sen Allâh`ım; seni tenzih ve tespih ederiz”dir… Birbirlerine yönelişleri ise: “Selâm”dır (Selâm ismi mânâsı sürekli açığa çıksın bizde)… Yönelişlerinin sonucunda ulaştıkları ise: “El Hamdu Lillâhi Rabb-ül âlemîn = Hamd Rabb-ül âlemîn Allâh`ındır” noktasıdır.
وَلَوْ يُعَجِّلُ اللَّهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُمْ بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ إِلَيْهِمْ أَجَلُهُمْ ۖ فَنَذَرُ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
11-) Velev yu`accilullâhu lin Nasişşerresti`calehüm Bil hayri lekudiye ileyhim ecelühüm* fenezerulleziyne lâ yercune Lıkaena fiy tuğyanihim ya`mehun;
11-) Eğer Allâh insanlara, onların hayrı dilemedeki acelelerine göre, şerri hak etmelerine cevap verseydi; onların ömürleri çoktan bitmiş olurdu! Rücu ederek hakikati olan Esmâ`nın farkındalığına ermeyeceklerini sananları, kendi taşkınlıkları içinde kör ve şaşkın, bocalar hâlde bırakırız.
وَإِذَا مَسَّ الْإِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَائِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَنْ لَمْ يَدْعُنَا إِلَىٰ ضُرٍّ مَسَّهُ ۚ كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
12-) Ve izâ messel İnsaneddurru de`âna licenbihi ev ka`ıden ev kaima* felemma keşefna anhü durrahu merre keen lem yed`una ila durrin messeh* kezâlike züyyine lil müsrifiyne ma kânu ya`melun;
12-) İnsan, sıkıntı veren bir olay yaşadığında; uzanmış, otururken ya da ayaktayken bize yönelip yardım ister! Fakat o olaydan feraha çıkardığımızda, sanki kendisini sıkan o olay için bize dua etmemiş gibi yürür gider! İşte haddi aşanlara, yapmakta oldukları böylece süslendirilmiştir.
وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُوا ۙ وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ
13-) Ve lekad ehleknel kurune min kabliküm lemma zalemu ve caethüm Rusulühüm Bil beyyinati ve ma kânu li yu`minu* kezâlike neczil kavmel mücrimiyn;
13-) Andolsun ki, sizden önceki nesilleri, kendilerine Rasûlleri açık deliller olarak geldikleri hâlde, zulümleri ve iman etmemeleri nedeniyle helâk ettik… Suçlu toplumları işte böyle cezalandırırız!
ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَائِفَ فِي الْأَرْضِ مِنْ بَعْدِهِمْ لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ
14-) Sümme ce`alnaküm halâife fiyl Ardı min ba`dihim li nenzure keyfe ta`melun;
14-) Sonra, onların ardından, sizi arzda halifeler olarak meydana getirdik, ne tür uygulama içinde olacağınızı görelim.
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ ۙ قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَٰذَا أَوْ بَدِّلْهُ ۚ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَاءِ نَفْسِي ۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ ۖ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
15-) Ve izâ tütla aleyhim ayatüna beyyinatin kalelleziyne lâ yercune Lıkaene`ti Bi Kur`anin ğayri hazâ ev beddilhu, kul ma yekûnü liy en übeddilehu min tilkai nefsiy* in ettebi`u illâ ma yuha ileyye, inniy ehafü in asaytü Rabbiy azâbe yevmin azıym;
15-) İşaretlerimiz onlara apaçık deliller olarak okunduğunda, rücu ederek hakikatleri olan Esmâ`nın farkındalığına ermeyeceklerini sananlar: “Bundan başka bir Kur`ân getir yahut Onu değiştir” dediler… De ki: “Onu nefsim tarafımdan değiştirmem benim için olacak şey değildir… Ben ancak bana vahyolunana tâbi olurum… Eğer Rabbime isyan edersem muhakkak ki ben o çok şiddetli sürecin azabından korkarım.”

قُلْ لَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَا أَدْرَاكُمْ بِهِ ۖ فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِهِ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
16-) Kul lev şaAllâhu ma televtühu aleyküm ve lâ edraküm Bihi, fekad lebistü fiyküm umüren min kablih* efela ta`kılun;16-) De ki: “Eğer Allâh dileseydi Onu size okumazdım; Onu size bildirmemiş olurdu!.. Ondan önce sizin içinizde gerçekten bir ömür kaldım… Aklınızı kullanıp bunu anlamayacak mısınız?”
فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۚ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ
17-) Femen azlemü mimmeniftera alAllâhi keziben ev kezzebe BiâyâtiHİ, innehu lâ yüflihul mücrimun;
17-) Allâh`a yalan iftira eden yahut O`nun işaretlerindeki varlığını (Esmâ`sının açığa çıkışı olan işaretleri) yalanlayandan daha zâlim kimdir? Muhakkak ki suçlular kurtuluşa ermezler!
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَٰؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللَّهِ ۚ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ
18-) Ve ya`büdune min dûnillâhi ma lâ yadurruhüm ve lâ yenfeuhüm ve yekulune haülai şüfe`âuna indAllâh* kul etünebbiunAllâhe Bima lâ ya`lemü fiys Semavati ve lâ fiyl Ard* subhaneHU ve teâlâ amma yüşrikûn;
18-) Allâh dûnundakilere tapınırlar; oysa onlar ne zararı ne de faydası olmayan şeylerdir! Üstelik: “İşte bunlar Allâh indînde bizim şefaatçilerimiz” derler… De ki: “Siz, Allâh`a, semâlar ve arzda bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” Subhan`dır O; onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.
وَمَا كَانَ النَّاسُ إِلَّا أُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُوا ۚ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ فِيمَا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
19-) Ve ma kânenNasu illâ ümmeten vahıdeten fahtelefu* ve levla kelimetün sebekat min Rabbike lekudiye beynehüm fiyma fiyhi yahtelifun;
19-) İnsanlar tek bir ümmetten (İslâm fıtratı üzere yaratılma gerçeği) başka bir şey değildi, ayrılığa düştüler! (Anlatılmak istenen; varoluşun, zamansallıkla anlaşılan değil, her an geçerliliği olan olduğu. Şöyle ki: Her insanın, yaratılış olarak İslâm fıtratı üzere tek bir esasa göre meydana geldiği, anne-babasının dinini benlenince ayrılığın oluştuğuna işaret ediliyor. A.H.) Eğer Rabbinden öne geçmiş bir söz (kullukların gereğinin yaşanması hükmü) olmasaydı, hakkında ayrılığa düştükleri konuda aralarında hüküm verilirdi.
وَيَقُولُونَ لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ ۖ فَقُلْ إِنَّمَا الْغَيْبُ لِلَّهِ فَانْتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرِينَ
20-) Ve yekulune levla ünzile aleyhi ayetün min Rabbih* fekul innemel ğaybü Lillâhi fentezıru* inniy meaküm minel müntezıriyn;20-) “O`nun üzerine Rabbinden bir mucize inzâl edilmeli değil miydi?” derler… De ki: “Gayb yalnızca Allâh içindir! Bekleyin! Muhakkak ki ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”
وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُمْ إِذَا لَهُمْ مَكْرٌ فِي آيَاتِنَا ۚ قُلِ اللَّهُ أَسْرَعُ مَكْرًا ۚ إِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ
21-) Ve izâ ezaknenNase rahmeten min ba`di darrae messethüm izâ lehüm mekrun fiy âyâtina* kulillâhu esra`u mekra* inne Rusulena yektübune ma temkürun;
21-) İnsanlara, kendilerine dokunmuş bir sıkıntıdan sonra bir rahmet, güzellik tattırdığımızda, işaretlerimiz hakkında hemen bir mekre düşerler… De ki: “Mekr itibarıyla Allâh daha süratlidir… Muhakkak ki Rasûllerimiz mekrlerinizi yazıyorlar.” (Yaşadıkları sıkıntının, elleriyle yaptıklarının sonucu olduğunu kavrayamayıp; ardından gelen rahmetin ise, yaptıkları yanlışın gerçekte yanlış olmamasının sonucu olduğunu ve doğru yolda olduklarını sanırlar. Allâh da onların bu sanılarını bozmaz ve yanlışta devam etmelerine müsaade ederek, azaplarının daha da büyümesine izin verir. İşte onların bu zanları, kendi mekrleri; Allâh`ın yanlışlarında devama müsaadesi de, karşı mekridir. A.H.)
هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَاءَتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ أُحِيطَ بِهِمْ ۙ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ لَئِنْ أَنْجَيْتَنَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
22-) “HU”velleziy yüseyyiruküm fiyl berri vel bahr* hatta izâ küntüm fiyl fülki ve cerayne Bihim Bi riyhın tayyibetin ve ferihu Biha caetha riyhun asıfün ve caehümül mevcü min külli mekanin ve zannu ennehüm uhıyta Bihim, deavullahe muhlisıyne lehüd diyn* lein enceytena min hazihi le nekûnenne mineş şakiriyn;
22-) “HÛ” ki sizi karada ve denizde seyrettirmekte… Hatta siz gemideyken; gemiler, içindekileri sakin bir rüzgâr ile akıp götürdükleri sırada bundan mutlularken; onlara fırtına gelip çatar, dalgalar her taraftan onları vurur! Onlar da dalgalarla kuşatıldıklarını ve büyük tehlikede olduklarını düşündüklerinde, tüm oluşumun Allâh`ın kudret elinde olduğuna inanmış olarak dua ederler: “Andolsun ki eğer bizi şundan kurtarırsan, kesinlikle şükredenlerden olacağız.”
فَلَمَّا أَنْجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ ۗ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَىٰ أَنْفُسِكُمْ ۖ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
23-) Felemma encahüm izâ hüm yebğune fiyl Ardı Biğayril Hakk* ya eyyühenNasu innema bağyüküm alâ enfüsiküm metaal hayatid dünya sümme ileyna merciuküm fenünebbiuküm Bima küntüm ta`melun;
23-) Ne zaman ki Allâh onları kurtarır, yeryüzünde haksız olarak hemen azgınlığa başlarlar… Ey insanlar, sizin zulüm ve taşkınlığınız, sadece nefslerinize zarar verecektir! O dünya hayatının geçici zevklerinden yararlanırsınız; sonra dönüşünüz bizedir! (İşte o zaman) yapmış olduklarınızı (hakikatini) bildiririz.
إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْأَنْعَامُ حَتَّىٰ إِذَا أَخَذَتِ الْأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَا أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلًا أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا كَأَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْأَمْسِ ۚ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
24-) İnnema meselül hayatid dünya kemain enzelnahu minesSemai fahteleta Bihi nebatül Ardı mimma ye`külün Nasu vel en`am* hatta izâ ehazetil Ardu zuhrufeha vezzeyyenet ve zanne ehlüha ennehüm kadirune aleyha, etaha emruna leylen ev neharen fecealnaha hasıyden keen lem tağne Bil ems* kezâlike nufessılül âyâti likavmin yetefekkerun;
24-) Dünya hayatı şuna benzer… Semâdan inzâl ettiğimiz bir su; onunla insanların ve hayvanların yediği, yeryüzünün yetiştirdikleri oluşmuştur. Nihayet yeryüzü, ürettikleriyle en güzel hâle ulaştığında; yaşayanları da, kendilerini kudretli sandıklarında, gecenin ya da gündüzün bir anında, hükmümüz açığa çıkıverdi! Onu, sanki bir an öncesinde hiç şe`nlenmemiş gibi biçip atarız! Tefekkür eden bir topluluk için işaretleri işte böyle detaylandırıyoruz!
وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَىٰ دَارِ السَّلَامِ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
25-) VAllâhu yed`u ila DarisSelâm* ve yehdiy men yeşau ila sıratın müstekıym;
25-) Allâh, Selâm Yurduna (bedensel sınırlamalar ötesindeki, hakikatinize bahşedilmiş kuvvelerle yaşam boyutuna) çağırır ve dilediğini sırat-ı müstakime hidâyet eder.
لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَىٰ وَزِيَادَةٌ ۖ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌ ۚ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
26-) Lilleziyne ahsenül Hüsna ve ziyadetün, ve lâ yarheku vucuhehüm katerun ve lâ zilletün, ülaike ashabül cenneti, hüm fiyha halidun;
26-) İhsan ehline, daha güzeli (El Hüsnâ) ve fazlası (Rıdvan) vardır… Onların vechlerini (yüzlerini – şuurlarını) ne kara toz zerresi (bencillik), ne de (hakikatlerinden ayrı düşmenin getirisi olan) zillet kaplar… Onlar sonsuza dek cennet ehlidirler!
وَالَّذِينَ كَسَبُوا السَّيِّئَاتِ جَزَاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ مَا لَهُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ ۖ كَأَنَّمَا أُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا ۚ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
27-) Velleziyne kesebüs seyyiati cezaü seyyietin Bi misliha, ve terhekuhüm zilletün, ma lehüm minAllâhi min `asım* keennema uğşiyet vucuhuhüm kıta`an minel leyli muzlima* ülaike ashabün nari, hüm fiyha halidun;
27-) (Yaptıklarıyla) kötülükler kazanmış olanlara gelince; kötülüğün cezası (= karşılığı = sonucu) onun benzeri olacaktır! Onları zillet bürür… Onları, Allâh`ın, yaptıklarının sonucunu yaşatmasından koruyacak (hiçbir kuvveleri) yoktur… Vechleri (şuurları) gecenin zifirî karanlığına bürünmüş gibidir… Onlar sonsuza dek cehennem ehlidirler!
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ أَنْتُمْ وَشُرَكَاؤُكُمْ ۚ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ ۖ وَقَالَ شُرَكَاؤُهُمْ مَا كُنْتُمْ إِيَّانَا تَعْبُدُونَ
28-) Ve yevme nahşuruhüm cemiy`an sümme nekulü lilleziyne eşrekû mekâneküm entüm ve şürekâüküm* fezeyyelna beynehüm ve kale şürekâühüm ma küntüm iyyana ta`budun;
28-) Toplu hâlde onları haşredeceğimiz süreç… Sonra şirk koşanlara: “Siz ve ortak koştuklarınız, her biriniz mekânınıza” deriz… Akabinde onların aralarını ayırmışızdır! Onların ortak koştukları ise: “Siz bize kulluk etmiyordunuz (kendi kurgu ve hayallerinize tapınıyordunuz)” derler.