1042 – CIHADA MÜTEALLIK HADISLER

CIHADA MÜTEALLIK HADISLER

1042 – Abdullah Ibnu Amr Ibnu’l-Âs (radiyallahu anhümâ) anlatiyor: “Resûlullah (aeyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah yolunda cihada çikip gazve yapan selamete erip ganimetle dönen her ordu ve her seriyye ahirette elde edecegi mükâfaatin üçte ikisine dünyada kavusmus olur. Hiçbir ganimet elde edemeyen, korku geçiren ve musibetlere mâruz kalan her ordu ve her seriyye ise (ahirette) tam ücrete erer. ”

Müslim Imâret 153, (1906); Ebu Dâvud; Cihâd 13, (2785); Nesâî,15, (6,17,18); Ibnu Mâce, Cihâd 13,(2785).

1043 – Hz. Câbir (radiyallahu anh) anlatiyor: “Biz bir gazvede Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile beraberdik, bir ara söyle buyurdular: “Medine’de kalan öyleleri var ki, kateddiginiz her mesafe ve geçtiginiz her vâdide ayrica sizinle berabermis gibi sevabiniza eksiksiz ortak oluyorlar. Bunlar, (cihada katilmayi cânu gönülden arzulayip da) özürleri sebebiyle orada kalanlardir.” Bu rivayeti Buhârî ve Ebu Dâvud, Hz. Enes (radiyallahu anh)’ten tahric etmislerdir.

Müslim, Imâret 159, (1911).

1044 – Hz. Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) anlatiyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’i isittim söyle diyordu: “Zincirlere bagli olarak cennete sevkedilen bir zümrenin haline Rabbimiz taccüb (hayret) etti.”

Ebu Dâvud: “Harp esiri yakalanir, zincire vurulur sonra da Müslüman olur” diyerek açiklamistir.

Buhari, Cihâd 144; Ebu Dâvud, Cihâd 124, (2677).

1045 – Yine Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) hazretlerinin anlattigina göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) söyle buyurmustur: “Imam bir perdedir, onunla birlikte (düsmana karsi) savas yapilir.”

Buhârî, Cihâd,109, Ahkâm 1; Müslim, Imâret 43, 1841), Ebu Dâvud, Cihâd 163, (2757); Nesâî, Büyû 30, (7,155).

1046 – Hz. Enes (radiyallahu anh) anlatiyor: “Eslem kabilesinden bir genç: “Ey Allah’in Resûlü! Ben gazveye katilmak istiyorum, ancak gazve için gerekli techizâti temin edecek malim yok!” dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

“Öyleyse falancaya git. O hazirlik yapmisti ama hastalandi (gelemeyecek)” dedi. Genç o adama gidip:

“- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’in sana selami var, cihâd için hazirladigin techizâti bana vermeni söyledi” dedi. Adam, ismen çagirarak hanimina:

“- Hanim! cihad için hazirladigim teçhizâti su gence ver, onlardan hiçbir seyi alikoyup esirgeme, Allah’a kasem olsun, esirgemeden her ne verirsen hakkinda mübârek kilinir” dedi.”

Müslim, Imâret 134, (1894); Ebu Dâvud, Cihâd 177, (2780).

1047 – Semure Ibnu Cündeb (radiyallahu anh) (bir gün) dedi ki:”Emmâ ba’d, bilesiniz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) atlarimiza “Allah’in atlari” diye isim verdi. Bize, korktugmuz zaman cemaat olmamizi, savastigimiz zaman da sabirli ve sâkin olmamizi emrederdi.”

Ebu Dâvud, Cihâd 54, (2560).

1048 – Ibnu Abbâs (radiyallahu anhümâ) anlatiyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “En hayirli arkadas (grubu) dört kisiliktir. En hayirli askerî birlik dört yüz kisiliktir. En hayirli ordu dört bin kisidir. On iki bin kisi, sayica az diye maglub edilemez.”

Ebu Dâvud, Cihâd 89, (2611); Tirmizî, Siyer 7, (1555); Ibnu Mâce, Cihâd 25, (2827).

1049 – Ebu Talha (radiyallahu anh) anlatiyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir kavme galebe çalinca, (evler arasindaki) bos bir arsada üç gece ikâmet ederdi.”

Buharî, Cihad 185, Megâzî 7; Müslim, Cennet 78, (2875); Tirmizî, Siyer 3, (1551); Ebu Dâvüd, Cihâd 131, (2695).

1050 – İmrân İbnu’l-Husayn (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Sakif, Benî Ukayl’in müttefiki idi. Sakîfliler, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ashabından iki kişiyi esir ettiler. Buna mukabil Müslümanlar da Benî Ukayl’dan bir kişiyi esir ettiler, adamla birlikte Adbâ adlı deveyi de ele geçirdiler. Adam bağlı halde iken Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanına geldi. Adam:

“- Ey Muhammed!” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

” Ne istiyorsun?” diye sordu:

“- Beni niye yakaladınız, hacıları geçene (yani Adbâ’ya) niye el koydunuz?” dedi:

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) meseleyi büyütmek için:

“Seni müttefiklerin olan Sakifin cinayetinden dolayı yakaladım!” cevabını verdi, sonra oradan ayrılıp gitti. Adam tekrar seslenerek:

“- Ey Muhammed! Ey Muhammed” dedi. Resûlulah (aleyhissalâtu vesselâm) merhametli ve nezâketli idi. Adama dönerek:

” Ne istiyorsun?” dedi. Adam:

“- Ben Müslümanım!” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

“- Sen bunu, daha önce, kendi umuruna mâlik iken söylemiş olsaydın, tamamiyle kurtulurdun” dedi ve adamdan uzaklaştı. Adam tekrar:

“- Ey Muhammed, ey Muhammed!” diye bağırdı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) geri gelerek:

“- Ne istiyorsun?” dedi. Adam:

“- Açım, doyur beni, susadım, su ver bana!” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

“- Hacetin bu mu?” dedi. Adam öbür iki kişiye mukabil fıdye yapıldı.”

Râvi İmrân sözüne şöyle devam etti: “Ensâr’dan bir kadın esir edildi.Adbâ dahi ele geçirildi. Kadın bağa vurulmuştu. Halk develerini evlerinin önünde dinlendiriyorlardı.

Bir akşam bu kadın ipten boşanarak develerin yanına geldi. Kadın deveye yaklaştı mı deve böğürüyordu. O da birini bırakıp öbürüne yaklaşıyordu. Sonunda Adbâ’ya yaklaştı. Bu böğürmedi.

Râvî der ki: “Bu pişkin bir deve idi” -bir rivayette: “O terbiyeden geçmiş bir deve idi” denmiştir. Ebu Dâvud’da: “Uysal bir deve” denmiştir. Kadın devenin arkasına bindi, hayvanı sürüp yola revân oldu.

Kadının kaçtığını hissettiler, arayıp taradılar, ama bulamadılar.Kadın, Allah kendisine kurtulma nasib ederse, deveyi Allah için kurban etmeyi adadı. Medine’ye gelince, halk onun kurtulduğunu görünce: “Adbâ, Resûlullah (aleyhisssalâtu vesselâm)’ın devesi!” diye bağrıştı. Kadın:

“- Ben nezretmişim. Allah beni kurtarırsa onu kurban edeceğim diye!” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a gelip bu durumu haber verdiler. O:

“- Sübhânallah! Hayvancağıza ne kötü mühâfaat vermiş: Allah onu bunun üzerinde kurtarırsa o tutup bunu kesecek ha! Olacak şey mi? Hayır! Günah olan bir nezre uyulmaz, şahsen sâhip olmadığı bir şey üzerine yaptığı nezre de uymaz!” dedi.”

Müslim, Nüzür 8, (1641); Ebu Dâvud, Eymân 28, (3316).

1051 – İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Müşrikler, bir müşrikin cesedini parayla satın almak istediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunun para ile satılmasına karşı çıktı.”

Tirmizî, Cihâd 35,(1715).

1052 – Osman İbnu Ebî Hâzım, babası vasıtasıyla dedesi Sahr (radıyallahu anh)’dan rivayet ediyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Tâif’e karşı gazveye çıkmıştı. Sahr bunu işitir işitmez, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a imdad etmek üzere bir grup atlıyla hareket etti. Ancak, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı fetih yapmadan geri dönmüş buldu. Sahr, o gün Allah’a yemin ederek: “Şu Kasr, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)ın hükmüne boyun eğmedikçe kuşatmayı kaldırmayacağım” dedi ve oradan ayrılmadı. Nihâyet içeridekiler Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın hükmüne boyun eğdiler. Sahr, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a şöyle yazarak durumu bildirdi: “Emmâ ba’d: Ey Allah’ın Resûlü! Sakif senin hükmüne boyun eğmiştir. Ben, onları süvariler arasında getiriyorum.”

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) “Es-salâtu Câmiatun” diye nida edilmesini emretti. Kahraman (yani Sahr) için: “Rabbim, şu kahramana atlarını, adamlarını mübârek kıl!” diye on kere dua etti.

Derken halktan bir grup Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın yanına geldi. Muğîre İbnu Şu’be söz alıp: “Ey Allah’ın Resûlü! Sahr, halamı yakaladı. Halbuki halam Müslümanların girdiği şeye (imana) girmişti” dedi. Resûlulah (aleyhissalâtu vesselâm) onları çağırıp:

“- Ey Sahr, bir kavm Müslüman oldu mu, artık kanlarını da mallarını da korumuş olurlar. Muğîre’ye halasını iade et!” dedi. O da kadını ona iâde etti.

Sahr, Benî Süleym’e ait olan bir suyu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’den istedi. Benî Süleym, İslâm’dan kaçarak bu suyu terketmişti. Sahr: “Ey Allah’ın Resûlü, beni ve kavmimi oraya yerleştir!” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Pekâla!” dedi ve onu oraya yerleştirdi:

Sonra Süleymîler Müslüman oldular ve Sahr’a gelip suyu kendilerine iade etmesini söylediler. Sahr, buna imtina edince Süleymîler, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a başvurdular:

“- Ey Allah’ın Resûlü, biz Müslüman olduk, suyumuzu iâde etmesi için Sahr geldik. O imtina edip vermedi” dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Sahr’ı çağırttı. Gelince:

” Ey Sahr, bir kavm Müslüman olunca mallarını ve kanlarını korurlar, bunlara sularını geri ver!” diye emretti. Sahr:

“- Başüstüne ey Allah’ın Resûlü!” dedi.

Râvi der ki: “Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın yüzünün bu sırada suyu Sahr’dan geri almaktan duyduğu haya sebebiyle genç kızın yüzü gibi kızardığını gördüm.”

Ebu Dâvud, Harâc 36, (3067).

1053 – Zeyd İbnu Abdillah anlatıyor: “Biz Basra’da Mirbed denen yerde idik. Saçları dağınık, bir adam geldi, elinde kırmızı renkli bir deri parçası vardı. Kendisine: “- Köylüsün galiba.” dedik.

“- Evet!” dedi.

“- Elindeki şu deri parçasını bize ver (de ne var bir bakalım)!” dedik.

Hemen alıp içindekini okuduk. Şu yazılı idi: “Allah’ın Resûlü Muhammed’den Benî Züheyr İbnu Kays . Siz, şâyet Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şehâdet eder, namaz kılar, zekat verir, ganimetten beşte biri, Peygamberin hissesini ve safiyy payı’nı eda ederseniz, sizler Allah ve Resûlü’nün emânıyla emniyette olursunuz.

Biz: “Bu mektubu size kim yazdı?” diye sorduk. “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)!” dedi.

Ebu Dâvud, Harac 21, (2999); Nesâî, Fey 1, (7,134).

1054 – Amir İbnu Şehr (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (peygamber olarak ortaya) çıktığı zaman, Hamdân kabilesi bana: “Gidip şu adam hakkında araştırıp bize haber getirebilir misin? Şâyet bizim adımıza memnun kalırsan biz de onu kabul ederiz, şayet beğenmediğin bir husus olursa biz de reddederiz” dediler. Ben de: “Pekâla!” dedim.

Yola çıkıp Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in yanına kadar geldim. (Gördüm, inceledim ve) memnun kaldım. Kavmim de Müslüman oldu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Ümeyr Zî Merrân’a şu mektubu yazdı.”

Râvi devamla der ki: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Mâlik İbnu Mirâre er-Rehâvî’yi Yemen’in tamamına (elçi olarak) yolladı. Akk Zû Hayvân Müslüman oldu.”

Râvi devamla der ki: “Akk’a: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a git, köyün ve malın için kendisinden emân al” dendi. O da hemen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a geldi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine şu eman mektubunu yazdı:

“Bismillahirrahmanirrahim, Allah’ın Resûlü Muhammed’den Akk Zû Hayvân’a: “Eğer arâzisinde, malında, kölesinde (İslâm’a) sadık kalırsa, kendisine emân vardır, Allah’ın ve Allah’ın Resûlü Muhammed’in garantisi vardır. Bu emânı Hâlid İbnu Saîd İbni’1-As yazdı.”

Ebu Dâvud, Harâc 27, (3027).

1055 – Ka’b İbn Mâlik (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ka’b İbnu’l-Eşref, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın aleyhine hicviyeler düzüyor ve bunlarla Kureyş kâfırlerini, ona karşı tahrik ediyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine’ye hicretle geldiği zaman, şehrin ahalisi kozmopolitti: Bir kısmı Müslüman, bir kısmı putlara tapan müşrik, bir kısmı da Yahudi idi. Yahudiler, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve ashabına rahatsızlık veriyorlardı. Cenab-ı Hakk, Resûlü’ne (aleyhissalâtu vesselâm) sabır ve af emrediyordu. Allah şu âyeti onlar hakkında inzâl buyurmuş idi. (meâlen): “Hiç şüphesiz, sizden önce kitap verilenlerden ve Allah’a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bu üzerinizde sebat edilecek işlerdendir” (Âl-i İmrân 186).

Ka’b İbnu’l-Eşref, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e ceza vermekten bir türlü vazgeçmiyordu. Sonunda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Sa’d İbnu Mu’âz (radıyallahu anh)’a, onu öldürecek birini yollamasını emretti. Onu Muhammed İbnu Mesleme (radıyallahu anh) öldürdü. Ka’b öldürülünce, Yahudiler ve müşrikler çok korktular. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a gelerek: “Arkadaşımızı geceleyin kapısını çalarak öldürdüler” dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara Ka’bu’l-Eşrefin geçmişte söylediklerini hatırlattı. Sonra da hepsini kendisiyle onlar arasında yapılacak ve (şerirlerin uyarak sıkıntıları) sona erdirecek bir antlaşma imzalamaya çağırdı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlarla kendisi ve bütün Müslümanlar arasında muteber olacak yazılı bir antlaşma yaptı.”

Ebu Dâvud, Harâc 22, (3000).

1056 – İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Necrânlılarla iki bin takım elbise üzerine sulh yaptı. Yarısını Safer ayında, yarısını da Recep ayında Müslümanlara teslim edeceklerdi. Ayrıca gazvede kullanmak üzere âriyeten otuz zırh, otuz at, otuz deve ve her çeşit silahtan otuzar aded vereceklerdi. Müslümanlar, bunları, Yemen’de ihanetli bir harb olduğu takdirde Necranlılardan alıp kullanacaklar, sonra iâde edeceklerdi. Buna mukâbil Müslümanlar da Hıristiyan mâbedlerini yıkmayacaklar, dinî-ilmî reislerine dokunmayacaklar, bir hâdise çıkarmayıp yahut da fâiz yemedikleri müddetçe dinlerinde rahatsız etmeyeceklerdi.”

Ebu Dâvud, Harâc 30, (3041).

1057 – Ziyâd İbnu Hudeyr anlatıyor: “Hz. Ali (radıyallahu anh) buyurdu ki: “Eğer sağ kalırsam, Benî Tağlib Hıristiyanlarının eli kılınç tutanlarını öldürüp, çocuklarını esir edeceğim. Çünkü Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın onlarla yaptığı antlaşmayı elimle bizzat yazdım: “Çocuklarını Hıristiyanlaştırmayacakları” şartı vardı. ”

Ebu Dâvud, Harac (30, 40).

1058 – İrbâz İbnu Sâriye es-Sülemî (radıyallahu anh) anlatıyor:”Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’la Hayber Kalesi’ne indik. Beraberinde başka birçok Müslüman da vardı. Hayber’in sâhibi (lideri) cebbâr, mütekebbir birisi idi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a gelerek:

“- Ey Muhammed! Sizin eşeklerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye, kadınlarımızı dövmeye hakkınız mı var?” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu sözlere öfkelenerek emretti:

“Ey İbnu Avf merkebine bin ve şöyle nida et: “Haberiniz olsun, cennet sâdece mü’minlere helâldir, namaz kılmak üzere toplanın!”

Râvi, devamla, der ki: “Cemaat toplandı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara namaz kıldırdı. Sonra da kalkıp şunları söyledi:

” Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup, Allah’ın sâdece şu Kur’ ân’da yazdıklarını mı haram ettiğini sanıyor? Haberiniz olsun, vallahi ben (Allah’ın yasaklarını) duyurdum, (Kur’ân’da olmayan hayırlar) emrettim, birçok şeylerden sizleri yasakladım; bunlar, Kur’ân in bir misli kadar ve belki de daha çoktur. Allah Teâla hazretleri, Ehl-i Kitab’ın evlerine izinsiz girmenizi helal kılmamıştır. Kadınları dövmenizi, borçlarını (olan cizyeyi) verdikten sonra meyvelerini yemenizi de helal kılmamıştır.”

Ebu Dâvud, Harâc 33, (3050).

1059 – Cüheyneli bir adam anlatmıştır: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:

” Sizler muhtemelen bir kavimle savaşıp onlara galebe çalacaksınız. Onlar mallarıyla kendilerini ve çocuklarını size karşı koruyacaklar. ”

Said (İbnu Mansûr) rivayetinde der ki: “Sizinle belli şartlarla sulh yaparlar.” (Bu cümleden sonra Müsedded ve Saîd İbnu Mansur şu ifadede) ittifak ederler:

“..Artık onlardan (sulh sırasında belirlenenden) başka bir şey alamazsınız, zîra bu size yakışmaz.”

Ebu Dâvud, Harâc 33, (3051).

1060 – Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:

“Müslümanlar arasında, haramı helâl, helâli de harâm etmedikçe sulh câizdir.” Yine buyurdular ki: “Müslümanlar haramı helâl, helâli de harâm etmedikçe kabul etmiş bulundukları şartlara uyarlar.”

Ebu Dâvud,Akdiye 12, (3394); Tirmizî, Ahıkâm 17, (1352).

1061 – İbnu’l-Müseyyeb anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hayber Yahudilerine şunu söyledi:

“Mahsulât, sizinle bizim aramızda olmak Şartıyla sizi Allah’ın bıraktığı müddetçe yerinizde bırakıyorum. ”

Resûlllah (aleyhissalâtu vesselâm) Hayber’e (tahminci olarak) Abdullah İbnu Revâha (radıyallahu anh)’yı gönderdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’la Yahudiler arasında, mahsülün miktarını tahmin ve takdir işini o yapmış, neticede, onlara: “İsterseniz siz alın, isterseniz bana kalsın”demişti. Yahudiler mahsûlün kendilerine kalmasını tercih ettiler.”

Muvatta, Müsâkat I, (2, 703).

1062 – İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Hayber halkı dediler ki: “Ey Muhammed, bizi bırak, burada kalalım, araziyi ıslâh edip işleyelim.” Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da her ekinin ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın uygun göreceği. her bir şeyin mahsulünün yarısı onların olmak şartıyla araziyi onlara bıraktı.

Abdullah İbnu Revâha (radıyallahu anh), her yıl oraya gelir, miktarı tahmin eder ve yarısının karşılığını onlardan alırdı. Yahudiler, Abdullah’ı tahminde gösterdiği titizlik sebebiyle Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e şikâyet ettiler. Hatta bir ara (lehlerine gevşek davranması için) rüşvet vermek istediler. Abdullah onlara:

“Bana haram mı yedirmek istiyorsunuz. Vallahi ben en ziyâde sevdiğim insanın yanından geldim. Sizin topunuz bana maymunlar ve hınzırlardan daha menfurdur. Buna rağmen, benim size olan buğzum, size karşı âdil olmama mâni değildir.” Yahudiler, Abdullah (radıyallahu anh)’ı takdir edip:

“İşte bu adalet ve doğrulukla semâvat ve arz nizam içinde ayakta durur” dediler.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), her bir hanımına her yıl seksen vask hurma, yirmi vask arpa veriyordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh) zamanında, Yahudiler Müslümanlara hile yaptılar İbnu Ömer (radıyallahu anh)’i bir evin damında uyurken geceleyin aşağı attılar, el ve (ayak) bileklerini çıkardılar. Hz. Ömer İbnu’l-Hattâb: “Hayber’de hissesi olan hazırlansın, aralarında taksim edelim” dedi. (Taksim edileceği zaman) reisleri:

“Bizi buradan çıkarma. Bizi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve Hz. Ebu Bekir’in yaptıkları gibi yerlerimizde bırak” dedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh) ona: “(Kararımızda) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın sözüne ters düştüğümüzü mü zannediyorsun?l) Bineğin seni Suriye’ye doğru bir gün, sonra bir gün, sonra bir gün daha koşturmasına ne dersin?” diye cevap verdi.

Hz. Ömer (radıyallahu anh), Hayber’i, Hudeybiye ashâbından Hayber Seferi’ne iştirak etmiş olanlar arasında taksim etti.

Buhârî, Megazî, 38; Ebu Dâvud, Cihâd 24, (3006).

1063 – Ebu Bekir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle söylediğini işittim: “Kim (kendisine eman verilerek) antlaşma yapılan bir kimseyi vakti dışında öldürürse, Allah ona ceneti haram eder.”

Ebu Dâvud, Cihâd 165, (2760); Nesâî, Kasâme 14, (8, 24).

1064 – Safvân İbnu Süleym, birçok sahabi evlatlarının, babalarından yapmış oldukları rivayetlere dayanarak, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle buyurmuş olduğunu naklediyor:

“Kim antlaşma yapılan bir kimseye zulmeder veya hakkını tenkis eder veya tâkatının fevkinde emreder veya onun rızası dışında bir şeyini alırsa,kıyamet günü aleyhine ben delil olacağım. ”

Ebu Dâvud, Harâc 33, (3052).

1065 – Ümmü Hânî (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Ben kocamın akrabalarından iki kişiye civâr (himâye) vermiştim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) “Senin civar verdiğine biz de civâr verdik” buyurdu.”

Buharî, Cizye 9, Salât 4, Edeb 94; Müslim, Hayz 70, (336), Müsâfırîn 80; Muvatta, Sefer 27, (1,152); Tirmizî, İsti’zân 24, (2735); Ebu Dâvud, Salat 30, (1290); Cihad 167, (2763).

1066 – İbnu Abâs (radıyallahu anhümâ) demiştir ki: “Ahdine kim vefasızlık edip bozarsa, Allah mutlaka ona bir düşman musallat eder.”

Muvatta, Cihâd 12, (2, 449), 26 (2, 460). İmâm Mâlik bunu belâğ (senetsiz) olarak rivâyet etmiştir.